Mevlüt Koçak
Ülke sinemamıza yön veren kurguculardan Mevlüt Koçak, Yeşilçam’dan günümüze en kıymetli filmlerden bazılarının gizli kahramanıdır. Altı yaşındayken amcasının oğlu tarafından Sivas’ın Suşehri kazasındaki halasının yanına götürülen ve burada yokluk içinde iki yıl okuyan Mevlüt Koçak, babasının devlet memuru olarak atanmasıyla daha merkezi bir konuma taşınır ve Hafik ilçesinde ilk defa sinemayla tanışır. 15-20 kişilik bu küçücük salondan büyülenen ve film seyretmediği zamanlarda bile dışarıdaki hoparlörden diyalogları dinleyen Koçak’ın o yıllardaki asıl hayaliyse subay olmaktır. Sınavları kazanmasına rağmen bu arzusu babasının engeline takılır, yatılı askeri okula gönderilmez ve ailesinin yanında okumaya devam eder. Ancak sene sonunda Fransızca dersinden kalmayı kendisine yediremeyip İstanbul’a kaçar. Burada teyzesinin yanına yerleşip fırıncı, vestiyer görevlisi ve akü tamircisi olarak çalışır. Derken, Yılmaz Güney’in montajcısı olarak bilinen teyzesinin oğlu Mehmet Özdemir onu Erman Film’in kapanmasıyla açılan şirketlerden biri olan Saner Film’de işe sokar. Ayak işlerine bakması için alındığı ofiste dikkati sayesinde kurgu yapmayı öğrenir. Üç yıllık çıraklık döneminin ardından bir gün, Fikret Hakan’ın yeni projesinde çalışan yabancı kurgucu hastalanır ve onun yerini alarak montaj masasında kalan işleri tamamlar. Hayatı değişmiştir. Fikret Hakan izlediğikopyadan etkilenince Hulki Saner haftalığını üç katına çıkarır. Artık mesleğini bulmuştur. Yıldız Sineması’nın emekli başçavuş olan sahibiyle tanışmasından iki sene sonra sinemaya ortak olur. Bir yandan işletmecilik yapar, bir yandan “montajsenkron” işlerinin aranan ismi olup aynı anda birden fazla filmi sırtlanır. Ömer Kavur’un bir filmi hariç tüm filmlerinin kurgusunu yapan MevlütmKoçak, kendisini en çok etkileyen Kavur filminin Anayurt Oteli olduğunu söyler. Zebercet’in intihar sahnesini o kadar içselleştirmiştir ki kurgu sırasında ağlamıştır. Zaten üzerinde çalıştığı sahneleri âdeta yaşadığını söyler; sahnenin kendisine “kes beni” dediğini, nerede kesmesi gerektiğini öyle anladığını belirtir. Dönemin büyük yönetmenleri Atıf Yılmaz’la Ömer Kavur kendisini paylaşamaz. Çalıştığı filmler için ücret belirlemeyen Koçak’la yönetmenler arasında öyle bir güven ilişkisi vardır ki sözleşmeler kâğıda dökülmez, sadece el sıkışılır. Bilge Olgaç’la da çalışan Koçak, “kadın yönetmenlerin sektörde çoğalması gerektiğini ve kadın bakış açısının erkeklerin göremeyeceği noktalara uzandığını” röportajlarında sık sık dile getirir. “İyi bir kurgucu kötü bir filmi izlenebilir hâle getirebilir ya da iyi bir filmi kötü bir kurgucu bozabilir” der. Büyük isimlerin fikrine güvendiği Koçak; Zeki Ökten’in Sürü filminin uzun bulunması üzerine göreve çağırılmış ancak filme dokunmaya kıyamayarak o şekilde vizyona girmesi için ısrar etmiştir. Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filmindeyse Haluk Bilginer’in tirat attığı sahnenin bölünmesinin ve detay planlar kullanılmasının önüne geçerek efsaneye önayak olmuştur. Kurguyla ilgilenen gençlere “Çok farklı türlerde ürünler verin ve tür ayrımı yapmayın, kurgu sonsuzdur. Ben iyi kurgucuyum demeyin, her zaman farklı bir şey üretip geliştirmeye çalışın. Sadece kurallara bağlı kalmayın, yönetmene yardımcı olun. İyi bir kurgucu iyi bir yönetmen de olabilir. Asla ben profesyonelim demeyin ve amatör ruhunuzu yitirmeyin” şeklinde tavsiyeler veren Koçak; 1973’ten günümüze 200’e yakın eserde çalışmış ve ilk ödülünü 1988’de 1. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Arkadaşım Şeytan ile kazanmıştır. Elli yıllık serüveninde Antalya ve Adan gibi önemli festivaller de dahil 20 civarı ödüle layık görülmüştür.